İÇİNDEKİLER
1.
Hümik maddelerin tanımı.
2.
Toprakta hümik maddelerin fonksiyonu.
2.1.
Bitki gelişimi için bitki besin elementlerinin elverişli olması
2.2.
Toprağın fiziksel konumu, toprak erozyonu, tamponlama
ve iyon değişimi üzerine etkileri.
2.3.
Toprağın biyolojik konumu üzerindeki etkileri.
3.
Hümik maddelerin oluşumu.
3.1.
Lignin teorisi (yöntem 1)
3.2.
Polifenol teorisi (yöntem 2 ve 3)
3.3.
Şeker-amin kondensasyonu (yöntem 3)
4.
Hümik maddelerin özellikleri
5. Tarım uygulamaları
5. Tarım uygulamaları
1. HÜMİK MADDELERİN TANIMI
Eski zamanlardan günümüze kadar
tarımla uğraşan insanların tümü mahsul yetiştirmede organik maddenin topraktaki
önemli rolünü bilirlerdi. Günümüzde organik maddenin faydalarının çoğu bilimsel
olarak ispatlanmıştır. Fakat, topraktaki tüm elverişli durumların ve faydaların
sadece ‘organik maddeler tarafından
sağlandığını’ söylemek çok iddialı bir söz olur. Halbuki toprak, oldukça
kompleks ve çok fazla aksam içeren bir yapıya sahiptir.
Hümik maddeler alanındaki
diyaloglarda yaşanan önemli problemlerden biri, kesin bir tanıma sahip
olmayışıdır. Terminoloji tutarsız tarzda kullanılmaktadır. ‘Humus’ kelimesi, bazı toprak bilimcileri
tarafından ‘toprak organik maddesi’ şeklinde eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
Bu anlam topraktaki hümik maddeleri içeren tüm organik maddeleri kapsamaktadır.
Bazılarına göre ise humus kelimesi sadece hümik maddeleri göstermektedir.
‘Toprak
organik madde’ kavramı genellikle topraktaki organik içeriği belirtmede
kullanılmaktadır. Öyle ki bu toprak çürümemiş bitki ve hayvan dokuları, kısmen
çözünmüş maddeler ve toprak biyo-kütlesi içermektedir. Sonuç olarak bu kelime
şunları kapsamaktadır:
1. Polisakkaritler ve proteinler
gibi büyük molekül ağırlıklı organik maddeler.
2. Şeker, amino asit ve diğer küçük
moleküller gibi daha basit organik maddeler.
3. Hümik maddeler.
‘Toprak organik madde’
kavramı canlı organizmalar tarafından sentezlenmemiş olan tüm organik maddeleri
de kapsamaktadır.
Kısaca, toprak organik maddesi
‘hümik madde’ ve ‘hümik olmayan madde’ şeklinde iki kısımda
değerlendirilebilir. Hümik olmayan maddeler; şeker, amino asit, yağlar gibi
farklı sınıflardan birinde gösterilebilecek maddelerdir. Hümik maddeler ise
diğer
tanımlanamayacak türden maddelerdir. Gösterdiğimiz bu açık fark bile göründüğü
kadar çok açık farklılıkta değildir.
Toprak organik maddesinin dağılımı
aşağıdaki şekilde yazılabilir:
2. TOPRAKTA HÜMİK MADDELERİN
FONKSİYONU
Hümik maddeler toprağın kimyasal,
fiziksel ve biyolojik özelliklerini etkileyerek bitki gelişimine yardımcı olur.
Hümik maddelerin besleyici fonksiyonları özellikle makro ve mikro bitki besin
elementlerinin bitkiye geçişinde ortaya çıkar. Hümik maddelerin biyolojik
fonksiyonları ise mikroorganizmaların aktivitelerini arttırmasında görülmektedir.
Fiziksel ve kimyasal olarak ise iyi toprak yapısı oluşturmada, toprağa süzme
kolaylığı sağlamasında, havalandırmada, nem tutmada, toprağın iyon
değişiminde ve toprağın
tamponlanmasında hümik maddeler önemli roller oynamaktadırlar.
Hümik maddeler, çevre şartları
bakımından bitki tarafından alınamayan besin maddelerinin alınmasını da
kolaylaştırmakta ve pestisitler gibi (ot, böcek, mantar, nematod
ilaçları,vb...) tarım kimyasallarının etkinliğini arttırmaktadır. Fakat, hümik
maddelerin etkinliği ve faydaları bir topraktan diğer bir toprağa değişmekte
olup iklim ve ekim tarihi gibi çevresel şartlara bağlı kalmaktadır.
2.1. Bitki gelişimi için bitki
besin elementlerinin elverişli olması
Hümik maddeler bitki gelişiminde
besin elementlerinin elverişliliği üzerine dolaylı yada dolaysız bir etkiye
sahiptir. Toprakta yaşayan mikroorganizmalar hümik maddeleri mineralize ederek
bitkiye azot, fosfor, potasyum ve mikro-elementleri takdim etmektedirler. Buna ilave olarak,
hümik maddeler diğer kaynaklardan da besin elementlerini bağlayarak elverişliliği sağlamaktadırlar. Hümik maddeler,örnek olarak, azotu sabit hale
getiren bakteriler için enerji kaynağı olarak gerekmektedirler.
Bir besin kaynağı olarak hümik
maddelerde dikkate alınması gereken önemli bir faktör de yetiştirilecek
bitkinin ekim zamanıdır. İlk kez ekim yapılan toprakta genellikle 10 ila 30
yıllık bir zaman zarfında, yeni bir denge seviyesi elde edilene kadar, hümik
madde içeriği bitmektedir. Dengede iken
mikrobiyal hareketle serbest kalan herhangi bir besin, bitki tarafından
alındığı zaman yeni bir hümik madde ilave edilmesi ile eşit miktarlarda
karşılanmak zorundadır.
2.2.
Toprağın fiziksel konumu, toprak erozyonu, tamponlama ve iyon değişimi üzerine
etkileri
Hümik maddelerin bir çok toprak
türünde önemli etkileri vardır. Yoğun toprak sürmenin meydana getirdiği yapısal
bozulma hümik madde ilave edilen topraklarda oldukça azdır. Eğer toprakta hümik
madde az ise toprak çok daha sert, kesif ve kesek olmaya yönelir. Havalandırma,
su tutma kapasitesi ve geçirgenlik hümik maddeler tarafından ciddi olarak
etkilenmektedir.
Kolayca çürüyebilir organik
atıkların sıkça toprağa ilavesi kompleks organik bileşiklerin sentezine
sebebiyet vermektedir. Öyle ki, bu sentez sonucunda toprak partikülleri
bağlanarak kümeler oluşturmaktadırlar. Bu kümeler, gevşek, açık ve granüler
konumu korumaya yönelmektedirler. Sonuçta suyun toprakta süzülüp aşağı akması
en iyi konuma gelmektedir. Bitkiler bu kümeler arasından ihtiyaçları olan
havayı köklerine almaktadırlar. Büyük gözenekler toprak ve atmosfer arasında
oldukça iyi hava değişimi sağlamaktadırlar.
Hümik madde genellikle erozyona
mukavim olması için toprağın kabiliyetini arttırır. Toprak içinde suyun kolayca
sızabilmesi veya sızmanın bazı güçlüklerle karşılaşıp engellenmesi toprağın
geçirgenliği adı altında incelenmektedir. Toprak gözenekleri suyun sızabildiği
veya hareket edebildiği boşluk sisteminin önemli bir kısmını
oluşturmaktadırlar. Toprağın çatlak sistemi, toprak canlılarının yuvaları ve
yolları, çürüyen bitki köklerinin yerlerinde kalan kanallar topraklarda suyun
derinlere kadar hızla ulaşmasını sağlayan ve gözeneklerle bir arada işleyen
kapsamlı bir sızıntı meydana getirmektedirler. Genel olarak toprağın
geçirgenliği toprağın türüne, organik madde miktarına, gözenekliliğine,
gözeneklerin iriliğine ve iç yapısına bağlıdır.
Toprakların birçoğunun iyon değişim
kapasitesinin %20-70’ini koloidal hümik maddeler gerçekleştirmektedir. Hümik
maddelerin toplam iyon değiştirme kapasiteleri 300-1400 meq/100 gram olarak
değişir.
Aşırı pH değişikliklerine karşı
toprağın göstermiş olduğu reaksiyon toprağın tampon etkisi olarak tanımlanmaktadır. Hümik maddeler geniş pH
aralığında tamponlama sergilerler. Toprak suyundaki H+ ve OH-
iyonu artışı hümik maddelerdeki değiştirilebilir durumda tutulan katyonlar
tarafından nötr hale getirilir.
2.3. Toprağın biyolojik konumu
üzerindeki etkileri
Hümik maddeler makro ve
mikroorganizmalar için bir enerji kaynağı sağlar. Topraktaki sayısız bakteri ve
fungiler hümik maddeler ile genel anlamda alakalıdırlar. Solucanlar ve diğer
hayvanlar (fauna) toprağa atılan bitki atıklarının miktarı ile direkt olarak
etkilenmektedirler.
Topraktaki hümik maddeler bitki
büyümesi üzerinde fizyolojik etkiye sahiptirler. Fenolik asitler gibi bazı
bileşikler fitotoksik etkiye sahipken diğer bölümleri, örneğin karboksilik
gruplar gibi, bitki gelişimine olumlu etkileri vardır. Ayrıca, hümik maddelerin
fazlaca bulunduğu ortam parazitik organizmaların nispi olarak azalmasına, buna
karşılık yararlı bakterilerin çoğalmasına sebebiyet vermektedir. Topraktaki
biyolojik olarak aktif bileşikler, antibiyotikler ve fenolik bileşikler gibi,
patojenlerin hücumuna mukavemet sağlamak için bazı bitkilerin kabiliyetlerini
güçlendirmektedirler.
3. HÜMİK MADDELERİN OLUŞUMU
Hümik maddelerin oluşumu humus
kimyasının en az anlaşılan konularından
biridir. Bu konu üzerindeki çalışmalar çok uzun zamandan beri devam etmekte
olup sürdürülen araştırmalar teorik ve pratik zeminlerde karara bağlanmaktadır.
Doğada bilinen hümik madde oluşumu şöyledir:
sonbaharda dökülen yaprakların rengi değişmekte ve ilk kimyasal reaksiyon başlamaktadır. Daha sonra yaprakların toprak
bakterileri tarafından parçalanması ve kısmen yenilmesi safhası gelmektedir.
Parçalanan ve yenilen yaprak vb.. maddeler mikroorganizmalar tarafından
ayrıştırılmaya çalışılmaktadır. Bu esnada suda çözünebilen pektinler ve yumurta
akı maddeleri gibi karbonhidratlar yaprak dokusundan ayrılmaktadır. Geriye
henüz dokusu değişmemiş selüloz ve lignin bölümü ayrışmamış bitkisel artıklar
kalmaktadır. Bu safha yaprak tabakasının çürümeye ve kokuşmaya başladığı
safhadır. Tipik çürük kokusu ile tanınan bu parçalanma-ayrışma ürünleri çürüntü
tabakasını oluşturmaktadırlar.
Çürüntü
safhasında bitkisel artıklardaki selüloz, mantarlar tarafından ayrıştırılarak
bitkisel doku parçalanır. Daha güç ayrışan lignin ise lignini ayrıştıran
mantarlar tarafından ayrıştırılır. Böylece çürüntü tabakası giderek dokusal
yapısını kaybederek amorf ve koloidal karakterli hümik maddelere dönüşür.
Hümik maddelerin oluşumu ile topraktaki bitki ve hayvan kalıntılarının çürümesi hakkında birçok teori üretilmiştir. Bu teorilerden en çok öne çıkan dört teori göze çarpmaktadır: lignin teorisi, polifenol teorisi, şeker-amin kondensasyonu. ‘Waksman’ tarafından geliştirilen klasik teoriye göre hümik maddeler ‘lignin’ ile meydana gelmişlerdir. Fakat, günümüz araştırmacılarının çoğu ‘kuinonları’ içeren mekanizmaları ön plana çıkarmaktadırlar. Bu dört teoriden ikisi ‘kuinonlara’ uzanan bir silsileyi ele almışlardır. Polifenoller ve ligninin parçalanması sonucu ortaya çıkan ürünler kuinonları oluşturmaktadırlar. Hümik asit ve fulvik asit sentezleri için şeker-amin kondensasyonu benzer mekanizmalar içermektedir. Bu dört teori de bütün topraklarda gerçekleşebilir. Fakat, oluşma oranları farklıdır. Lignin teori zayıf sızıntı özelliğine sahip topraklarda meydana gelmektedir.
Hümik maddelerin oluşumu ile topraktaki bitki ve hayvan kalıntılarının çürümesi hakkında birçok teori üretilmiştir. Bu teorilerden en çok öne çıkan dört teori göze çarpmaktadır: lignin teorisi, polifenol teorisi, şeker-amin kondensasyonu. ‘Waksman’ tarafından geliştirilen klasik teoriye göre hümik maddeler ‘lignin’ ile meydana gelmişlerdir. Fakat, günümüz araştırmacılarının çoğu ‘kuinonları’ içeren mekanizmaları ön plana çıkarmaktadırlar. Bu dört teoriden ikisi ‘kuinonlara’ uzanan bir silsileyi ele almışlardır. Polifenoller ve ligninin parçalanması sonucu ortaya çıkan ürünler kuinonları oluşturmaktadırlar. Hümik asit ve fulvik asit sentezleri için şeker-amin kondensasyonu benzer mekanizmalar içermektedir. Bu dört teori de bütün topraklarda gerçekleşebilir. Fakat, oluşma oranları farklıdır. Lignin teori zayıf sızıntı özelliğine sahip topraklarda meydana gelmektedir.
Polifenol
sentezi önemli bazı orman topraklarında görülmektedir. Sert iklimlerin
bulunduğu terrestriyal toprak yüzeylerindeki sıcaklık, nem, ışık gibi
faktörlerin sebebiyet verdiği sık ve sert değişiklikler, şeker-amin
kondensasyonu teorisine göre, hümik asit sentezini kolaylaştırmaktadır.
3.1. Lignin teorisi (yöntem 1)
Teoriye
göre, lignin kısmî olarak mikroorganizmalar tarafından kullanılmaktadır. Ortaya
çıkan kalıntı (tortu) toprak humusunun bir parçasıdır. Lignin modifikasyonu
o-hidroksifenollerin oluşumu ile metoksil (-OCH3) grupların kaybı ve
karboksilik (-COOH) grupların oluşumu için alifatik zincirin oksidasyonunu
kapsamaktadır. Bu şekilde modifiye olan ligninin ilk olarak hümik asitlere ve
sonra da fulvik asitlere dönüşmesi için günümüzde hâlen tespit edilemeyen değişikliklere maruz kaldığı
bilinmektedir.
Hümik asit oluşumunda lignin
teorisini desteklemek için Waksman tarafından aşağıdaki olaylar
geliştirilmiştir:
1.
Lignin ve hümik asitler fungi ve bakteri hücumuna
uğradığı zaman kolayca bozulmazlar.
2.
Lignin ve hümik asitler alkolde ve piridinde kısmen
çözünürler.
3.
Lignin ve hümik asitler alkali ortamda çözünürler ve
asit ortamında çökerler.
4.
Lignin ve hümik asitler metoksil (-OCH3)
grubu içerirler.
5.
Lignin ve hümik asitler doğada asit yapısında
bulunurlar.
6.
Ligninler sıvı alkali ile ısıtıldıkları zaman metoksil
içeren gruplarını hümik asit içinde bırakırlar.
7.
Hümik asitler okside edilmiş ligninle benzer
özelliklere sahiptir.
Diğer bitkilere göre lignin mikroorganizmalar tarafından daha
az hücuma uğramasına rağmen kendisinde doğal olarak ‘tam aerobik bozulma’ için bir mekanizma mevcuttur. Çözünmemiş diğer
bitki artıkları toprak yüzeyinde kalmakta ve böylece topraktaki organik madde
miktarı da artmaktadır.
Normalde aerobik topraklarda lignin,
humus sentezinden önce, düşük molekül ağırlığındaki ürünlere indirgenmektedir.
Lignini parçalayan fungi normal olarak fazla nemli topraklarda bulunmadığı için
modifiye ligninin odun kömürü humusuna, göl tortularına ve zayıf su sızdırma
özelliği olan topraklara önemli bir katkıda bulunabileceğini tahmin etmek
mantıklı görülebilir.
3.2. Polifenol teorisi (yöntem 2 ve
3)
Lignin üç yöntemde de önemli rol
oynamaktadır. Fakat bu önemin derecesi farklıdır. Mikrobiyal hücum boyunca
ligninden ayrılan fenolik aldehit ve asitler kuinonları enzimatik olarak
etkilemektedirler. Bu fenolik aldehit ve asitler hümik asitlere benzer makro
molekülleri yapmak için amino bileşiklerin varlığında polimer hale
getirmektedir.
Yöntem 2, birçok yönden yöntem 3’e
benzerlik göstermektedir. İkisi arasındaki fark, polifenollerin lignin olmayan
selüloz gibi karbon kaynaklarından sentezlenmesidir. Daha sonra, enzimatik
olarak polifenoller kuinonlara oksitlenirler ve hümik asitlere çevrilirler.
Klasik Waksman teorisi, şimdilerde
birçok araştırmacı tarafından modası geçmiş olarak görülmektedir. Bu araştırmacılara göre,
ligninden meydana gelen kuinonlar, mikroorganizmalar tarafından
sentezlenenlerle birlikte hümik asitlerin oluşturulduğu temel yapı taşlarıdır.
Humus sentezi için muhtemel fenol kaynakları lignin, mikroorganizma,
bitkilerdeki fenoller ve taninlerdir. Bunlardan sadece ilk ikisi ciddiye
alınmaktadır.
Flaig’in humus oluşumu düşüncesi
şöyledir:
1. Bitki artıklarının çürümesi boyunca selülozla
bağlarını kopartan lignin temel yapısal ünitelerin oluşması için oksidatif
bozulmaya maruz kalırlar (fenilpropanın türevleri oluşur).
2. Lignin yapıcı ünitelerin kenar zincirleri okside olur
ve demetilasyon gerçekleşir. Neticede polifenoller kuinonlara polifenoloksidaz
enzimi vasıtası ile dönüşürler.
3. Ligninden meydana gelen kuinonlar amino bileşikler ile
koyu renkli polimerleri oluşturmak için reaksiyona girerler.
‘Kononova’
polifenollerin kaynağı olarak mikroorganizmaları göstermiştir. Kononova şu
sonuca varmıştır: Hümik maddeler lignin parçalanmadan önce selüloz parçalayan
‘myxobakteriler’ tarafından yapılmıştır. Hümik asit oluşumuna neden olan
kademeleri de aşağıdakiler gibi belirtmiştir:
1. Fungi, basit karbonhidratlara, proteinlere, iliğimsi
kanallardaki selüloza, kambriyuma ve bitki artıklarının korteksine hücum eder.
2. Ksilemin selülozu aerobik myxobakteri tarafından
çürütülür. Myxobakteriler tarafından sentezlenmiş polifenoller polifenoloksidaz
enzimi ile kuinonlara oksitlenirler. Kuinonlar ise koyu renkli hümik asitleri
yapmak için amino bileşikleri ile reaksiyona girerler.
3. Lignin çürütülür. Çürüme boyunca açığa çıkan fenoller
humus sentezi için kaynak malzeme olarak vazife görürler.
3.3. Şeker-amin kondensasyonu
(yöntem 4)
Humusun şekerlerden yapıldığı
varsayımı humus kimyasının ilk zamanlarına kadar gitmektedir. Şekerleri ve
amino asitleri sentezleyen bu düşünceye göre; mikrobiyal metabolizmanın yan
ürünü olarak ortaya çıkan şekerler ve amino asitler 'enzimatik olmayan polimerleşmeye’ maruz kalmaktadırlar. Buradaki
amaç kahverenkli polimerleri oluşturmaktır. Bu teorinin önemli bir noktası ise
normal toprak şartlarındaki sıcaklıklarda reaksiyonun çok yavaş seyretmesidir.
Fakat toprak şartlarındaki ani değişiklikler ve katalitik özelliğe sahip
mineral madde ile şeker-amino asitler karışımı kondensasyonu
kolaylaştırmaktadır. Teorinin can alıcı noktası ise reaksiyona giren
şeker-amino asitlerin mikroorganizmaların aktivasyonu boyunca bolca
üretilmesidir.
Şeker-amin
kondensasyonundaki ilk reaksiyon şekerin aldehit grubuna amin ilavesini
gerektirmektedir. Amaç, azot ilaveli glikosilamin yapmaktır. Glikosilamin azot
ilaveli 1-amino-deoksi-2-ketoz oluşturmağa maruz bırakılmaktadır. Oluşturulan
bu yeni ürün şu iki kısma ayrılmaktadır:
1.
Asetal ve diasetil gibi 3-C zinciri aldehit ve
ketonların ayrışması.
2.
Furfural ve hidroksi metil furfural üretimi için
dehidratasyon.
Bütün bu ürünler çok fazla reaktiftirler ve amino bileşikler
hümik asitleri yapmak için polimerleşmektedirler.
4. HÜMİK MADDELERİN ÖZELLİKLERİ
Hümik asitler (HA) : Asit
şartlarında (pH<7) suda çözünmeyen hümik maddelerin bir bölümüdür. Hümik
asitler ‘yüksek pH’ değerlerinde suda çözünmektedirler. Hümik asitler değişik
kimyasal maddeler ile topraktan ayrıştırılabilmektedirler. Hümik asitler renk bakımından koyu kahverengi ile siyah
arasındadır.
Fulvik asitler (FA) : Hümik
maddelerin tüm pH şartlarında suda çözünebilen bölümleridir. Fulvik asitler,
asitlendirme işlemi ile hümik asitlerin uzaklaştırılmasından sonra çözeltide
kalırlar. Fulvik asitler renk bakımından açık sarı ile sarı-kahverengi
arasındadırlar.
Huminler : Herhangi
bir pH değerinde suda çözünmeyen hümik maddelerin bir bölümüdür. Renk olarak
siyahtırlar.
Birçok araştırmacı günümüzde şunlara
inanmaktadır:
1.
Bütün koyu renkli hümik maddeler yeryüzünün doğal bir
parçasıdır.
2.
Henüz tam olarak tanımlanabilmiş değillerdir.
3.
Büyük moleküllü ağır polimerlerdir.
Ortak olan bu görüşlere göre; hümik
asitler ile fulvik asitler arasındaki farklar şu konular üzerinde
yoğunlaşmaktadır:
1.
Molekül ağırlığındaki değişikler.
2.
Fonksiyonel grupların (karboksil ve fenolik OH gibi)
sayısı.
3.
Polimerleşmenin derecesi.
Hümik asitler ile fulvik asitler
önemli arasındaki farklardan birisi şudur: fulvik asitler oksijen bulunduran
fonksiyonel gruplardan (-COOH, -C=O, -OH gibi) fazlaca içermektedirler. Hümik
asitlerde ise oksijenin büyük bölümü çekirdeğin yapısal kısmı olarak
gözükmektedir.
Elektron mikroskobu gözlemleri
değişik topraklarda hümik asitlerin polimer yapısının olduğunu göstermektedir.
Bu polimer yapılar halka, zincir ve küme şeklindedir. Hümik asitlerin makro
molekül boyutları 60-500 Å arasında değişmektedir. Hümik maddeler bileşiklerin
heterojen karışımlarını kapsamakta ve sadece bir yapısal formülle
yetinmemektedirler.
Hümik
asitler, kompleks aromatik makro moleküller olarak düşünülmektedir. Bu makro
moleküller aminoasitleri, aminoşekerleri, peptidleri, aromatik gruplar arasında
bağ yapılmış alifatik bileşikleri kapsamaktadırlar.
Fulvik asitlerin hipotetik model
yapısı geniş olarak oksijenli fonksiyonel gruplar içeren hem aromatik hem de
alifatik grupları kapsamaktadır.
5. TARIM UYGULAMALARI
Tarımın mevcut yapısı, organik tarımın yaygın olmamasından
dolayı, toprakların ve bitkilerin zarar görmesine neden olmakta ve sonuçta da
insanlığa zarar getirmektedir. Mineral maddeler takviye edildiği zaman bile
birçok organik gübre ürünleri sadece kısa süreli biyolojik açıdan elverişli
hale gelmektedir. Neticede, insanoğlunun bitkilerden mineralleri uygun biçimde
alarak hayatiyetini devam ettirmesi gereklidir. İşte bu noktada, hümik maddeler
insan vücudunun ihtiyaç duyduğu mineral maddelerin alımını sağlamaktadır.
Tarıma dayalı ekonominin hakim olduğu ülkemizde tarımsal ürünlerin
tüketimi oldukça fazladır. Türk halkı günlük enerjisinin %58’ini tahıl
ürünlerinden sağladığı düşünüldüğünde tarımda kalite ve verimin arttırılması
son önemlidir. Besleyici değeri yüksek tarımsal ürünler üretmek daha sağlıklı
toplum anlamına gelmektedir. Tarımsal ürünlerin mikrobiyal bozulmalarını
önlemek ve raf ömürlerini uzatmak için çeşitli sentetik katkı maddeleri,
özellikle de antimikrobiyal maddeler yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak
sentetik katkıların sağlık risklerinden dolayı kullanımı ile ilgili
sınırlamalar getirilmiştir. Ayrıca gıda güvenliğinin öneminin anlaşılmasıyla
doğal ve fonksiyonel gıdaların tüketimi de teşvik edilmektedir.
Hümik maddeler doğal olarak
oluşan, renkleri sarıdan siyaha değişebilen, yüksek moleküler
ağırlığa sahip, bozulmaya dayanıklı, heterojen maddeler olarak
tanımlanmaktadır. Hümik maddeler şekilsiz, kısmen aromatik ve çok iyi bir
şekilde tanımlanan organik bileşikler gibi kimyasal ve fiziksel özelliklere
sahip olmayan maddelerdir. Hümik maddeler asit ve bazlardaki çözünürlüklerine
göre hümik asit, fülvik asit ve hümin olarak üç gruba ayrılırlar [Sparks,
2003]. Chen ve Avnimelech [1986] hümik maddeler ile fülvik asitleri humustan
başlayarak sınıflandırmışlardır. Fülvik asit, hümik asite göre daha küçük bir
moleküler yapıya sahiptir [Grenthe, 1997], topraktaki kalıcılığı daha azdır ve
daha kolay mikrobiyal bozunmaya uğrarlar. Hüminler, ne asit ne de alkali
ortamlarda çözünemeyen hümik yapılardır [Banta, 1984]. Hümik asit ise büyük bir
moleküler ağırlığa sahiptir ve parçalanması daha uzun sürer. Bu nedenle genel
olarak toprak uygulamalarında hümik asitlerden faydalanılmaktadır [Chen, 1986].
Aynı kaynaktan elde
edilen hümik maddeler arasında farklılıklar bulunurken onların bazı
özelliklerinin benzerlikleri, farklılıklarından daha da etkileyicidir. Buna ek
olarak, farklı coğrafya ve iklim tiplerinden elde edilen hümik maddeler
arasında benzerlikler bulunabilmektedir. Dünyanın her yerindeki hümik maddelerin
elementsel yapıları fark edilir bir şekilde benzerdir. Bütün hümik maddeler
aynı genel fonksiyonel gruplara sahiptirler. Eski ve yeni hümik materyaller
arasında önemli bileşimsel farklılıklar bulunmamaktadır ve aynı tip
reaksiyonları ve etkileşimleri göstermektedirler [Ghabbour, 2001]. Bütün
toprakların hümik maddelerin her bir çeşidini içerdiği umulmaktadır. Buna
karşın, bu dağılım topraktan toprağa değişmektedir. Örneğin, orman
topraklarının humusu yüksek miktarda fülvik asit içerirken; turbalar ve çayır
alanları ise yüksek miktarda hümik asit ihtiva etmektedir. Bununla birlikte
orman topraklarının hümik asidi kahverengi hümik asit
çeşidi iken;
çayırlıkların toprakları gri hümik asit çeşidini bulundurmaktadır [Chen, 1986].
Hümik maddelerin
saf halini elde etme denemelerinde, ayrımsal çöktürme gibi klasik metotlardan
başlayarak kromotografinin bütün çeşitlerine ve elektroforez gibi daha modern
ayrıştırma metotlarının hemen hemen hepsine başvurulmuştur. Fakat, bütün
saflaştırma çalışmalarında, elde edilen küçük parçaların oldukça kompleks bir
yapıda olduğu gözlemlenmiştir [Ghabbour, 2001]. Bundan dolayı hümik maddelerin
düzenli bir şekilde devam eden ve tekrarlayan yayılmış bir moleküler iskeletten
yoksun olduğu anlaşılmıştır [MacCarthy, 2001].
Kimyasal olarak
kararlı, koyu renkli ve yüksek moleküler ağırlıklı yapıya sahip olan hümik
maddelerin yapısı % 44–58 Karbon (C), % 42–46 Oksijen (O), % 6–8 Hidrojen (H)
ve % 0,5–4 Nitrojen (N) içermektedir [Larcher, 2003]. Nitrojen belirgin
metallerle çok kuvvetli bağlar oluşturmak için önemli bir rol oynamaktadır.
Hümik maddedeki hidrojenlerin % 80’i karbona; geri kalanları da oksijene
bağlıdır. Asit-baz titrasyonlarından, nükleer manyetik rezonans (NMR) ve
infra-red (IR) spektroskopisi gibi analitik metotlardan elde edilen veriler
hümik maddelerin fenolik ve karboksilik OH içeren bir sıra zayıf asit
gruplarına sahip olduğunu göstermektedir.
Hümik moleküllerin
doğal yapısı benzen halkaları, alifatik kısımlar, heksoz, pentoz ve az sayıdaki
amino asit gibi yapılar, karboksil, hidroksil, amin gibi fonksiyonel gruplar
ile ester, amid, eter gibi bağları içermektedir. Kimyasal karakterleri benzer
olan hümik ve fülvik asitlerin temel yapısının aromatik halkasının –CH2-, -O-,
-NH, -N≡, -S- ve diğer grupların bağlarından oluştuğuna inanılmaktadır
[Tipping, 2002].
Hümik maddelerin
yapılarında bulunan önemli orandaki karboksilik asit grupları, fenolik ve
alkolik hidroksil keton ve kinon gibi öğeler, onlara negatif (-) elektriksel
yük kazandırarak katyonları absorbe etmelerine ve topraklarda doğal şelat
olarak görev yapmalarına olanak vermektedir. Hümik maddeler toprakların katyon
değişim kapasitelerini (KDK) artırır ve toprak verimliliğini yükseltir. Hümik
maddelerin katyon değişim gücü, kil minerallerinden oldukça fazladır
[Stevenson, 1994]. Bundan dolayı, toprakta bulunan tüm gerekli metaller hümik
asitlerle şelat yapabilmektedir.
Toprak içerisindeki
besin elementleri arasında rekabet olmakta, uygulanan besin elementleri
bitkinin alamayacağı formlara dönüşmekte ve bazı kayıplar kaçınılmaz
olmaktadır. Örneğin; demir, bakır, çinko, mangan gibi elementler hümik
asitlerce fakir, kireçli topraklarda bitkilerce alınamayan metal karbonatlara,
oksitlere, sülfitlere ve hidroksitlere dönüşebilirler. Hümik asitler, demir
gibi elementlerin kristalize olmasını önlerler ve bu gibi metalleri
şelatlayarak bitkinin rahatlıkla kullanabileceği şekilde kök çevresinde
tutabilirler. Kumlu topraklarda bulunan besin maddeleri, suyla birlikte kök
çevresinde tutunamayarak toprağın alt kısımlarına doğru kolayca süzülüp
giderler. Hümik asitler negatif yükleri sayesinde katyonları bağ yaparak
tutarlar, böylece bitki kökleri tarafından kolayca emilirler. Hümik asitler
elementlerin topraktan bitkiye geçişi için son derece önemli bir ortam oluşturur.
Kök sistemi de hümik asitler gibi negatif yüke sahiptir. Fakat kök sisteminin
sahip olduğu bu negatif yük, hümik asitlerinkinden daha büyüktür. Böylece,
hümik asitlere bağlanan mikroelementler ayrılarak kökteki hücrelerin zarından
bitkiye geçerler [Kulikova, 2005; Tipping, 2002].
Hümik maddelerin
eşsiz özelliği geniş bir pH aralığında tampon özelliği göstermesidir. Bu tampon
kapasitesi dar bir pH aralığında yetişen bitkiler için çok önemlidir. Hümik
maddeler toprak pH’ını nötralize etmektedir. Toprak pH’ı nötralize olduğu
zaman, toprakta bağlı duran ve bitki kökleri tarafından alınamayan birçok iz
element alınabilir hale gelmektedir [Stevenson, 1994]. Hümik maddeler ayrıca
toprakta bulunan kalsiyum karbonattan (kireç) karbondioksiti serbest hale getirirler.
Serbest hale gelen CO2 bitki tarafından alınabilir [Larcher, 2003].
Pestisitler ve
herbisitler, tarımı yapılan ürünlerin yetiştirilmesinde dünyada oldukça yaygın
olarak kullanılmaktadır ve bu kimyasalların çevredeki hareketleri hayati
derecede önemlidir. Hümik bileşiklerin reaktif yan gruplarının iyon değiştirme
kapasitelerinden ötürü, bu bileşiklerin yer değiştirme reaksiyonlarıyla
pestisitleri bağlama rolünde büyük bir önem taşımaktadır. Hümik maddeler
pestisitler ve herbisitlerle etkileşip kararlı yapılar oluşturarak onları
bitkiler ve yeraltı suları için zararsız hale getirirler [Helal, 2006].
Hümik asitlerle
hormonlar arasında yakın bir ilişkinin olduğu bilinmektedir. Organik maddece
zengin topraklar bitki gelişiminde etkili olan oksin ve diğer hormonların
etkilerini gösterebilen hümik maddeleri içermektedir [Cacco, 1984]. Hümik asit
içeren bütün örneklerde, hümik asitlerin koleoptillerin büyümesine yararlı bir
etki yaptığı saptanmıştır. Fakat, en büyük etkiyi karboksilik ve aromatik grup
içeriği düşük ama moleküler ağırlığı yüksek olan gri renkli hümik asit
göstermiştir. Bu gerçek, hümik maddelerin oksin gibi aktivitelerini
doğrulamaktadır [Kulikova, 2005].
Hümik asidin kök
hücrelerinin zar geçirgenliğini arttırarak Na, K, Ca, Fe ve Mn gibi besin
maddelerinin alımı ve bitkide taşınmasını olumlu olarak etkilediğini
bilinmektedir. Ayrıca, hümik asit uygulamasıyla besin minerallerinin bitkiye
alınımındaki artış, hümik asidin kök hücrelerinin H-ATPaz enzim aktivitesini
uyarabildiğini kanıtlamaktadır [David, 1994].
Sonuç olarak, son
yıllarda yapılan birçok çalışma, hümik asidin çeşitli kültür formları ile doğal
bitkilerin büyüme ve gelişmeleri yanında susuzluk, tuzluluk gibi stres
faktörleri, toksik miktarlardaki elementlerin olumsuz etkilerinin giderilmesi
üzerine yoğunlaşmıştır. Bu araştırmalar, uygun konsantrasyonlardaki hümik
asitin, özellikle bahçecilik, ziraat ve tarımda kullanıldığında susuzluk ve
tuzluluk gibi ürün verimliliğini azaltıcı stres faktörleriyle mücadele etmede
ve belirli ölçülerde kirletilmiş topraklarda yetişen bazı bitkilerin toksik etkilerini
indirgemede önemli bir destekleyici olabileceğini ortaya koymaktadır.
Kaynaklar
Banta, S.;
Mendoza, C. V.: “Organic Matter
and Rice”, Int. Rice Res. Ins., Laguna, Philippines, (1984)
93.
Chen, Y.; Avnimelech, Y. :
“The Role of Organic Matter
in Modern Agriculture”, Martinus Nijhoff
Publisers,
Dordrecht,
(1986) 80.
Cacco, G.;
Dell’ Angola, G.: “Plant Growth Regulator Activity of Soluble Humic Complexes”,
Canadian Journal of Soil Sciences,
64 (1984) 225.
David, P. P.;
Nelson, P. V.; Sanders, D. C.: “A Humic Acid Improves Growth of Tomato
Seedling
in Solution Culture”, Journal
of Plant Nutrition, 17 (1994)
173.
Ghabbour, E.
A.; Davies G.: “Humic
Substances: Structures, Models and Functions”,
Royal
Society of Chemistry, England (2001) 21.
Grenthe, I.; Puigdomenech,
I.: “Modelling in Aquatic Chemistry”, OECD Nuc. En.
Ag., Paris (1997) 154.
Helal,
A. A.; Imam, D. M.; Khalifa, S. M.; Aly, H. F.: “Interaction of Pesticides with
Humic Compounds and
Their
Metal Complexes”, Radiochemistry,
48 (2006) 419.
Kulikova, N. A.; Stepanova,
E. V.; Koroleva, O. V.: “Mitigating Activity of Humic Substances
Direct
Influence on
Biota”, Use of
Humic Substances to Remediate Polluted
Environments: From Theory to
Practice,
Springer, Netherlands, (2005) 285.
Larcher, W.: “Physiological Plant Ecology:
Ecophysiology and Stress Physiology of Functional Groups”,
4th.
Edition, Springer, New York (2003)
7.
MacCarthy,
P.: “The Principles of Humic Substances”, Soil Science, 166, (2001)
738.
Sparks, D. L. : “Environmental Soil Chemistry”, Second
Edition, Academic Press, San Diego (2003)
82.
Stevenson, F. J.: “Humus Chemistry: Genesis,
Composition, Reactions”, 2nd. Edition,
John
Wiley and Sons, Inc, New York (1994) 285.
Tipping, E.: “Cation Binding by Humic Substances”,
Cambridge Univer. Press, Cambridge, UK, 12 (2002) 4.